Zikir ve Şükrün Bütünlüğü: Kulluk Bilincinin Kalbi – Bakara 152 Tefsiri (Elmalılı Hamdi Yazır’a Göre)

Elmalılı Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’an Dili tefsirinden Bakara Suresi 152. ayet (فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا لِي وَلَا تَكْفُرُونِ) üzerine yaptığı çözümlemeyi, akademik ve sistematik biçimde aşağıda özetlersek. Her kısım, Elmalılı’nın asıl anlam örgüsüne sadık kalınarak, günümüz Türkçesiyle açıklanmıştır:


1. Ayetin Lafzî (Kelime Kelime) Anlamı

فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا لِي وَلَا تَكْفُرُونِ

  • Fa’zkürûnî: “Beni zikredin / anın / hatırlayın.”
  • Ezkürküm: “Ben de sizi zikredeyim / anayım / hatırlayayım.”
  • Ve’şkurû lî: “Ve bana şükredin.”
  • Ve lâ tekfurûn: “Ve nankörlük etmeyin (küfre sapmayın, inkâr etmeyin).”

Ayetin Türkçe meali:

“Öyleyse Beni anın ki Ben de sizi anayım; Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin.”


2. Elmalılı’ya Göre Ayetin Bağlamı (Siyak-Sibak)

Elmalılı, bu ayetin Kâbe’nin yeniden kıble olarak belirlenmesi bağlamında indiğini vurgular. Kıblenin Kâbe’ye çevrilmesi, İbrahimî gelenekle yeniden buluşmayı ve ümmetin merkezî kimliğini tesis etmeyi simgeler.

Bu, “Allah’ın nimetini tamamlaması” (ni‘met-i itmâm) sürecinin bir parçasıdır.
Dolayısıyla Bakara 152, bu nimetin gerçekleşmesi için insanın iki görevini bildirir:

  1. Zikir (anmak, hatırlamak)
  2. Şükür (nimetin farkında olarak minnettarlık göstermek)

3. Zikir Kavramının Elmalılı’ya Göre Katmanları

Zikir, sadece “Allah’ı anmak” değil, bütün varoluşu Allah bilinciyle yönlendirmektir. Elmalılı zikir çeşitlerini üç boyutta sınıflandırır:

a) Dil ile Zikir

  • Allah’ın isimlerini söylemek (tesbih, hamd, dua, Kur’an okumak).
  • Dille yapılan bu zikir, kalpteki bilinci diri tutmanın dış ifadesidir.

b) Kalp ile Zikir

Elmalılı burada üç seviyeyi tanımlar:

  1. Tefekkürî zikir: Allah’ın varlık delillerini, sıfatlarını düşünmek.
  2. Teşrîî zikir: Allah’ın hükümlerini, emir ve yasaklarını hatırlamak.
  3. Kâinâtî zikir: Varlıkları temaşa ederek her şeyde ilahî yansımayı görmek.

Bu üçüncü mertebede insan, “fenâ” hâline yaklaşır: kendinden geçip, yalnız “zikredilen”i hisseder. Bu hal, tasavvufta “fenâ fi’z-zikr” (zikirde yokluk) makamıdır.
Elmalılı, bu hal için Peygamber’in şu hadisini aktarır:

“Benim Allah ile öyle bir vaktim vardır ki o anda bana ne mukarreb bir melek, ne de bir peygamber yaklaşabilir.”

c) Bedenle Zikir

  • Organların, Allah’ın emrettiği şekilde kullanılması.
  • Haramdan kaçınmak, ibadetlerle meşgul olmak.
    Bu da zikir sayılır; çünkü bedenin her hareketi, Allah’a yönelmiş bir “fiilî hatırlayış” olur.

4. Şükür Kavramı

Elmalılı, şükrü de üç yönüyle açıklar:

  1. Kalp ile: Nimeti fark etmek ve minnettarlık duymak.
  2. Dil ile: Hamd ve teşekkür ifadeleriyle dile getirmek.
  3. Beden ile: Nimeti Allah’ın rızasına uygun kullanmak.

Şükrün gerçekleşmesi için kişi, aldığı nimetin farkında olmalı ve onu **“nimete layık bir davranış”**la karşılamalıdır.
Zikirden farkı şudur:

  • Zikir, sevgiden ve muhabbetten doğar.
  • Şükür, nimetin fark edilmesinden doğar.

Bu nedenle Elmalılı’ya göre, “zikir” başlangıç, “şükür” sonuçtur.


5. Zikir ve Şükrün İlâhî Mukabelesi

Allah, kulun zikrine kendi zâtına yakışır bir karşılık verir. Elmalılı burada 10 farklı yorum aktarır:

  1. Allah’a itaat eden, rahmetle anılır.
  2. Dua eden, kabul ile anılır.
  3. Övgüyle anan, nimetle anılır.
  4. Dünyada anan, ahirette anılır.
  5. Gizlice anan, alenî olarak anılır.
  6. Rahatlıkta anan, sıkıntıda yardım görür.
  7. İbadetle anan, ilâhî yardımla desteklenir.
  8. Cihadla anan, hidayetle ödüllendirilir.
  9. Samimiyetle anan, kurtuluşla anılır.
  10. Rubûbiyetini kabul eden, rahmetle kabul edilir.

Bu yorumlar, “zikir”in yalnız bir anma değil, Allah ile karşılıklı bir ilişki (mukabele) olduğunu gösterir.


6. Teolojik ve Tasavvufî Derinlik

Elmalılı’nın ifadesiyle:

“Kulluğun başı zikir, sonu şükürdür.”
Bu, Yunus 10/10 ayetiyle temellendirilir:
“Dualarının sonu, âlemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun demektir.”

Zikir ve şükür, birlikte insanın iman ve teslimiyet dairesini tamamlar.
Zikir, Allah’ı bilmenin; şükür, bu bilginin hayata yansımasının adıdır.

Ancak Allah’ın hakikatini tam bilmek imkânsızdır:

“Seni hakkıyla tanıyamadık.”
Ve O’nun nimetleri sayısızdır:
“Bir nefeste bile iki nimet vardır; demek ki her nefeste iki şükür vaciptir.”

Dolayısıyla insanın tam anlamıyla şükretmesi mümkün değildir. Bu farkındalık, onu acziyetle teslimiyete götürür.
İşte bu teslimiyet, imanın özüdür.
Ve bu farkındalık içinde söylenen en büyük zikir:

“Lâ ilâhe illallâh.”


7. İman ve Kulluk Boyutu

Bu ayet, kulun hem bilinç hem eylem düzeyinde Allah ile olan bağını tanımlar:

  • “Beni zikredin”: Allah bilincini sürekli canlı tutmak.
  • “Ben de sizi zikredeyim”: Allah’ın kulunu himaye etmesi.
  • “Bana şükredin”: Nimeti doğru kullanmak.
  • “Nankörlük etmeyin”: Nimeti unutup bağı koparmamak.

Bu bağlamda Elmalılı şöyle özetler:

“Mümin, bu hitap karşısında acizliğini hisseder ve ‘Ancak sana kulluk eder, ancak senden yardım dileriz’ (Fâtiha 1/4) sözüyle Allah’a yönelir.”

Zikir, kulluğun başlangıcı; şükür ise onun sürekli devamıdır.
Her biri, diğerini doğurur ve birbirine girift şekilde yürür.


8. Sonuç – Elmalılı’nın Nihai Yorumu

Elmalılı’ya göre Bakara 152, insanın Allah ile ilişkisini iki kelimeyle özetler:

Zikir ve Şükür.

Bu iki kavram, kulluğun özüdür. Zikir, bilinçli farkındalık; şükür, o farkındalığın fiile dönüşmesidir.
Allah, zikreden kuluna lütfuyla mukabele eder; şükreden kuluna da nimetini artırır.
Kısaca:

  • Zikir → Bilinç (marifet)
  • Şükür → Fiil (amel)
  • Sonuç → Marifet + Amel = Kemal (olgunluk)

Elmalılı, ayeti şu cümleyle bitirir:

“Her mümin bu ilâhî emri işittiğinde aczini hisseder, zikirle yardım diler, şükürle kemale erer. İslâm, acizlikten kudrete, fânilikten bekâya geçiştir.”


Share this content:

Bir yanıt verin