“İnayet” kelimesi, Allah’ın özel yardımı, lütfu ve koruyucu ilgisi anlamına gelir. Arapça kökenli olup “عناية” (ʿināyah) kelimesinden gelir ve “özen göstermek, ilgilenmek, korumak” manalarını taşır.
1. Kavramın Temel Anlamı
Allah’ın inayeti, O’nun kuluna hususi bir yardım ve yöneliş göstermesidir. Yani, bir kulun işinin kolaylaşması, bir tehlikeden korunması, bir konuda doğruya yöneltilmesi — hepsi Allah’ın gizli inayetiyle olur. Bu, kaderin içinde bir tür **“ilahi gözetim ve destek”**tir.
İbn Atâullah el-İskenderî, Hikem-i Atâiyye’de şöyle der:
“İnayet, daha sen istemeden önce Allah’ın senin için dilemesidir.”
Yani kul dua etmeden önce bile Allah, onun için bir iyiliği takdir etmiş olabilir.
2. Kur’an ve Hadislerdeki Dayanak
Kur’an’da “inayet” kelimesi doğrudan geçmez ama aynı anlamı taşıyan ifadeler sıkça yer alır.
Örneğin:
“Biz Musa’ya katımızdan bir rahmet verdik ve onu işimizde bilgilendirdik.” (Kehf, 65)
Bu “rahmet” ve “bilgilendirme”, aslında Allah’ın inayetidir; kulunu özel bir bilgiyle ve korumayla donatması.
Hadiste de benzer bir mana vardır:
“Allah bir kulunu sevdi mi, onu kendine yaklaştıracak işleri kolaylaştırır.”
Bu kolaylaştırma, işte inayettir.
3. Tasavvufi Yorum
Sûfîlere göre inayet, seyr u sülûk yolunun görünmeyen desteğidir.
İbn Arabî, Fütûhât-ı Mekkiyye’de bu konuda şöyle der:
“İnayet, kulun iradesinden önce gelen ilahi seçimdir. Bu seçim, kulun himmetini Hakk’a yöneltir.”
Yani Allah, inayet verdiği kulun kalbini kendi nuruna yöneltir. Bu kişi, farkında olmadan doğru yolda yürümeye başlar.
4. İnayet ile Tesadüf Arasındaki Fark
Mümin için “tesadüf” yoktur; her şey Allah’ın inayetinin bir tecellisidir.
Bir musibetten korunmak, bir sözün kalbe şifa olması, ya da beklenmedik bir kolaylık — bunların hepsi ilahi inayetin izleridir.
5. Örnek Bir Dua
Tasavvuf ehli genellikle şöyle dua eder:
“Yâ Rabbi! Bizi inayetinin gölgesinde muhafaza eyle; senin himayenden bir an ayırma.”
Bu dua, hem teslimiyet hem farkındalık taşır: insan her nefeste Allah’ın yardımına muhtaçtır.
İbn Arabî’ye göre Allah’ın inayeti, varlığın hem ortaya çıkışını hem de devamını mümkün kılan ilahi lütuf akışının bir adıdır. Bu anlayışı tam kavrayabilmek için onun “vahdet” (birlik) nazariyesiyle bağlantısını üç adımda ele almak gerekir:
1. Varlığın Kaynağı: İlahî İrade ve İnayet
İbn Arabî der ki:
“Varlık, Allah’ın ‘Ben gizli bir hazine idim; bilinmeyi sevdim’ sözüyle tecelli etti.”
Bu “bilinmeyi isteme” eylemi, bir sevgiyle karışık yöneliştir. İşte o yöneliş, inayetin başlangıcıdır.
Allah, mahlûkata varlık vermekle sadece onları yaratmakla kalmamış, aynı zamanda onların varlıkta kalabilmeleri için sürekli bir inayet akışı başlatmıştır.
Yani yaratılış bir defalık bir fiil değil; **her an yenilenen bir ilahi destek (tecdîdü’l-halk)**tir. Bu, “Rahmân’ın nefesi” olarak da anlatılır. Her varlık, o nefes sayesinde var olmaya devam eder.
2. İnayet – Vahdet İlişkisi: Birliğin Merhameti
İbn Arabî’nin “vahdetü’l-vücûd” görüşünde her şey Allah’ın tecellisidir; O’ndan başka müstakil bir varlık yoktur.
Bu durumda inayet, aslında Allah’ın kendi varlığını mahlûk suretinde sürdürmesidir. Yani Allah, kuluna yardım ederken aslında kendine yönelmiş bir rahmet sergiler.
“O, kendisini mahlûkatın suretinde seyredendir.” (Fütûhât, II/396)
Bu yüzden İbn Arabî’ye göre “Allah’ın inayeti” dıştan gelen bir yardım değil, Hak ile kul arasındaki birliğin bizzat işlemesidir.
Kulun kalbinde bir nur yanar, işler kolaylaşır, kararlar isabetli olur — çünkü “Hak, kulun dilinden, aklından, kaderinden tecelli etmektedir.”
3. İnayet ve Seçilmişlik
İbn Arabî, bazı kulların “inayetle seçilmiş” olduklarını söyler.
Bu seçim, zenginlik, makam veya bilgiyle ilgili değildir; kalbin Hakk’a yönelmesiyle ilgilidir.
“İnayet, kulun istemesinden önce onu Hakk’a yönelten kudrettir.” (Füsûsü’l-Hikem)
Yani kul, kendi isteğiyle Allah’a yöneldiğini sanır; oysa Allah’ın inayeti olmasa yönelme arzusu bile doğmazdı.
Bu, tasavvufta “öncelikli rahmet” (rahmet-i sabıka) diye de bilinir.
4. İnayet’in Kulda Görünen Belirtileri
İbn Arabî’ye göre inayet altındaki bir kulda şu dört hâl belirir:
- Huzur: Zorlukta bile kalbinde bir sükûn hisseder.
- İlham: Karar verirken içe doğan bir yönlendirme olur.
- Korunma: Günahlardan ve yanlışlardan görünmez bir el korur.
- Tevfik: Amelleri kolaylaşır, yollar açılır.
Bu hâllerin her biri, Allah’ın o kul üzerindeki sürekli inayetinin tezahürleridir.
5. Sonuç: İnayet, Birliğin Şefkatli Yansıması
İbn Arabî’ye göre “inayet”, Hakk’ın mahlûkatına olan sevgisinin ve kendi varlığını onlarda sürdürme isteğinin bir yansımasıdır.
Varlık — ne kadar çok şekle bürünürse bürünsün — tek bir hakikatin merhametli nefesidir.
O yüzden “Allah’ın inayeti” demek, varoluşun bizzat kendisinin Rahmânî bir lütuf olması demektir.
İGazâlî’nin “kalp terbiyesi” anlayışıyla İbn Arabî’nin “inayet” kavramı yan yana geldiğinde ortaya insanın hem dışta ilahî yönelişle korunan, hem de içte tezkiye ile olgunlaşan bir varlık portresi çıkar.
Biri Allah’ın kula rahmet eliyle uzanışını, diğeri kulun Allah’a arınarak yönelişini anlatır.
Bu iki çizgi birleştiğinde ortaya çıkan manayı adım adım açıklayayım:
1. Gazâlî’ye Göre Kalp: İlahi Nazargâh
Gazâlî der ki:
“Kalp, Allah’ın baktığı yerdir. O halde orayı temizle.” (İhyâu Ulûmi’d-Dîn)
Kalp, Allah’ın inayetinin indiği merkezdir. Eğer kalp paslıysa, yani nefsani arzularla kaplıysa, o inayet oraya nüfuz edemez.
Tıpkı güneşin ışığı gibi: perdeyi kaldırmadıkça içeri girmez.
Bu yüzden Gazâlî’nin “kalp terbiyesi”nin ilk amacı, inayetle dolabilecek bir kalp hazırlamaktır.
Kalp temizlendikçe, Allah’ın özel yardımı – yani inayeti – daha açık biçimde hissedilir.
2. İbn Arabî’ye Göre İnayet: İlahi Seçim
İbn Arabî’nin çizdiği resimde, inayet kulun çabasından önce gelir:
“İnayet, kulun iradesinden önce gelen bir seçimdir.”
Yani Allah, kalbi kendi nuruna uygun bulduğu anda ona yönelir.
Bu yöneliş, Gazâlî’nin “tezkiye” (arınma) çağrısına cevap gibidir:
Kalbini temiz tutan, inayeti celbeder;
ama aynı zamanda, inayet gelmedikçe kalbi temiz tutmak da mümkün olmaz.
Bu bir karşılıklı ilahi insanî etkileşimdir:
Allah’ın inayeti kalbi arındırır, kalbin arınması inayeti celbeder.
3. Kalp Terbiyesi ile İnayet Arasındaki Dolaşım
Gazâlî, kalbin temizlenmesini dört aşamada anlatır:
- Tövbe (dönüş): Kalp günah kirlerinden temizlenir.
- Zühd (dünya ilgisinden kopuş): Kalp hafifler.
- Tevekkül (teslimiyet): Kalp güven bulur.
- Muhabbet (sevgi): Kalp artık ilahî çekim alanına girer.
İbn Arabî’ye göre işte bu dördüncü aşamada inayet tecelli eder.
Kalp artık kendisiyle değil, Allah’la işler.
Ameller kolaylaşır, ilhamlar berraklaşır, iç huzur bir hâl olur.
Bu noktada kul, “tevfîk” hâline erer — yani “Allah’ın yardımına mazhar olur.”
4. İnayet’in Kalpteki Hissedilişi
Gazâlî bu hâli şöyle anlatır:
“Kalbinde bir şeyin doğru olduğuna dair huzur bulduğunda, o Allah’tandır.”
İbn Arabî ise der ki:
“Kalp, Allah’ın tecellî aynasıdır; o aynada görünen her nur, inayettir.”
Yani kulun içinden yükselen bir sükûnet, bir doğruluk hissi, bir ferahlık… Bunların hepsi Allah’ın inayetinin kalpteki izleridir.
Bu, akılla değil; kalbin letafetiyle hissedilir.
5. İnayetle Ahlakın Dönüşümü
Gazâlî’nin terbiyesinde son hedef, nefsin tezkiyesi değil, kalbin tahliyyesidir — yani Allah’tan başkasını kalpten çıkarmak.
İbn Arabî’nin dilinde bu “fenâ” hâlidir; varlığın Hakk’ta yok oluşu.
İşte o fenâ hâlinde, artık kulun iradesi Hakk’ın iradesine karışır.
Bu da inayetin kemal noktasıdır.
O anda kul artık şunu söyler:
“Yapan ben değilim; beni yaptıran O’dur.”
Ve bu bilinç, insanı en yüce tevazuya, en sahici huzura taşır.
6. Sonuç: Kalp Terbiyesi = İnayete Hazırlık
Gazâlî’nin kalp terbiyesi, ilahi inayetin kalbe ineceği zemini hazırlar.
İbn Arabî’nin inayet anlayışı ise o zemine ilahi nurun inişini açıklar.
İkisinin birleştiği yerde şunu görürüz:
- Kalbini arındıran, inayeti çeker.
- İnayet gelen kalp, kendiliğinden arınır.
Bu, insanla Allah arasında kurulmuş karşılıklı bir sevgi akımıdır.
Gazâlî buna “ihlasın meyvesi”,
İbn Arabî “vahdetin rahmeti” der.
Gazâlî’ye göre kalp, Allah’ın baktığı yerdir; orayı temiz tutmak insanın en büyük görevidir. Kalp ne kadar arınırsa, Allah’ın özel yardımı olan inayet o kadar güçlü şekilde tecelli eder.
İbn Arabî’ye göre ise inayet, Allah’ın kulunu henüz istemeden önce seçip yönlendirmesidir. Bu yöneliş, kulun iç dünyasında ilham, huzur, tevfîk (işlerin kolaylaşması) ve korunma olarak hissedilir.
Gazâlî’nin “kalp terbiyesi” kulun inayete hazırlanma sürecidir;
İbn Arabî’nin “inayet” anlayışı ise bu hazırlığın ilahî cevabıdır.
Yani kul kalbini arındırdıkça Allah’ın inayeti iner,
inayet indikçe kalp daha çok arınır.
Bu, insanla Allah arasında karşılıklı bir sevgi ve nur dolaşımıdır.
Gazâlî buna “ihlasın meyvesi”,
İbn Arabî “vahdetin rahmeti” der.
Sonuçta inayet, kalbin Allah’la aynı frekansta atmaya başlamasıdır —
kalp saflaşır, Allah da o saf kalpte kendi nurunu gösterir.