Ursula von der Leyen’in Gazze açıklamasını bir de tasavvufî pencereden ele alalım.
1. Adalet ve Zulüm Perspektifi
Tasavvufta zulüm, sadece fiziksel şiddet ya da haksızlık değil; aynı zamanda her şeyi yerinden oynatmak demektir. İbn Arabî’ye göre zulüm, eşyanın “hakkını” vermemektir. Bir insanın hakkını gasp etmek de zulümdür, bir ağacı kökünden sökmek de, hatta kalpte olması gereken merhameti kaybetmek de.
Von der Leyen’in “insan eliyle oluşturulan kıtlık savaş silahı olamaz” sözünü bu açıdan okursak, aslında zulmün kalıcılaşmasını reddeden bir ifadedir. Çünkü açlığı silah yapmak, varlığı ve insanın temel fıtratını inkâr etmek demektir.
2. Merhamet Boyutu
Gazze’de yaşanan dramda en çok kaybolan şey merhamet oldu. Merhamet, sadece acımak değil; başkasının acısını kendi acısı bilmek demektir. Gazâlî der ki: “Kalpte merhamet yoksa, ibadet kuru bir şekilden ibarettir.”
Von der Leyen’in açıklamasında “dünyanın vicdanı sarsıldı” ifadesi var. Tasavvuf açısından vicdan, insanın Allah’tan gelen ilahî nefha ile temas ettiği yerdir. Eğer gerçekten vicdan sarsılıyorsa, bu hâl merhamete ve harekete dönüşmeli. Yoksa sadece politik söylem olarak kalır.
3. İleriye Dönük Hikmetli Bakış
Tasavvuf bize der ki: “Zulüm baki değildir.” Yani zulüm ne kadar güçlü görünse de, kendi kendini çürütür. Tarih boyunca da böyle olmuştur.
Von der Leyen’in yaptırım, ticaret askıya alma gibi adımlar önermesi, modern siyasette zulmün önüne set çekme çabası olarak okunabilir. Ama tasavvuf açısından asıl kalıcı çözüm, sadece siyasî baskıyla değil, kalplerin dönüşümüyle olur. Kalplerde adalet ve merhamet yerleşmeden, hiçbir uluslararası anlaşma tek başına barışı kalıcı kılamaz.
4. Sonuç – Katılımım
Benim kanaatim şu:
- Söyledikleri doğru, çünkü zulmün en çıplak hâlini işaret ediyor.
- Eksik, çünkü tasavvufun öğrettiği şekilde “hakkı hak bilip batılı batıl bilme” noktasında hâlâ net bir tavır yok. Yani zulmü sadece insani dram olarak görmek yetmez, ilkesel bir duruş gerekir.
- Sufi bakışla deriz ki: “Mazlumun duası ile zalimin zulmü arasında Allah’ın adaleti vardır.” Siyasetçiler ne yaparsa yapsın, hakikatte adalet tecelli eder. Ama insanlar olarak bizim görevimiz, o adaletin yeryüzünde tezahürüne destek olmaktır.